Psikoloji ve dilbilim araştırmaları, konuştuğumuz dile göre kişiliğimizin değiştiğini gösteriyor. İngilizce konuşunca daha girişken, Fransızca konuşunca daha romantik, Japonca konuşunca daha mesafeli hissediyorsanız yalnız değilsiniz.
Dilbilimci Dr. Susan Ervin-Tripp’in araştırmaları, iki dilli kadınların Fransızca ve İngilizce konuşurken yazdıklarının ton, tema ve duygu açısından büyük farklılıklar gösterdiğini ortaya koydu. Bazı katılımcılar, İngilizce konuşurken daha özgüvenli ve doğrudan, ana dillerinde ise daha çekingen ve düşünceli olduklarını belirttiler. Bu durum, sadece dilsel kalıpların değil, kültürel bağlamların da düşünce süreçlerimizi etkilediğini gösteriyor.
Dil, sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda kültürün bir taşıyıcısıdır. Kullandığımız dilin hitap şekilleri, mizah anlayışı, nezaket kuralları ve duygusal ifadeleri kişiliğimizi doğrudan etkiliyor. Örneğin, Japoncada alçakgönüllülük ön plandayken, Amerikan İngilizcesi bireyselliği vurguluyor. Uzmanlara göre, ikinci bir dil öğrenmek yeni bir sosyal benlik edinmek gibidir. Farklı dil, farklı rol, farklı duygu…
Nörobilim çalışmaları, çok dilli bireylerin beyinlerinde farklı dil modlarının olduğunu ve bu modlar arasında geçiş yaparken bilişsel süreçlerin değiştiğini gösteriyor. Yani, kelimenin tam anlamıyla farklı bir “beyin dalgasına” geçiş yapıyoruz.
Kendini farklı dillerde farklı hissedenler yalnız değil. Birden fazla dil biliyorsanız ve her birinde kendinizi biraz farklı hissediyorsanız bu son derece doğal. Beynimizin her dilde biraz farklı düşündüğünü ve hissettiğini biliyoruz. Dil değişince karakter de değişebilir; belki de bu, insanın çok yönlü doğasının bir parçasıdır.