TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2026 bütçesi ele alınırken CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, dikkat çeken bir açıklama yaptı. Erol, Munzur Vadisi’nin birinci derece sit alanı olarak yeniden ilan edilmesinin Aleviler için önemine vurgu yaparak Bakan Murat Kurum’a ve ilgili bürokratlara teşekkür etti.
CHP’li Erol, Tunceli’de 26’ncı Dönem Milletvekilliği yaptığı dönemde gündeme getirdiği Munzur Vadisi’nin Pülümür Vadisiyle birlikte yeniden birinci derece sit ilan edilmesini şöyle değerlendirdi:
“Munzur Vadisi bir akarsu, bir doğal alan değil, aynı zamanda Alevi toplumu için inançsal bir değeri olduğunu da ifade etmiştim. Sonra verdiğiniz talimat doğrultusunda üç ay gibi kısa bir sürede Munzur Vadisi’ne Pülümür Vadisi de dâhil edilerek ve sınırları da genişletilerek yeniden birinci derece sit ilan edildi. Bu anlamda hem Sayın Bakanım, şahsınıza hem de bu konuda emeği geçen bürokratlara teşekkür ederim. Bu Alevi toplum için son derece anlamlı ve önemli bir karardı. Doğal olarak yapılan işlerle ilgili eksiklikleri tespit edeceğiz, eleştireceğiz ama yapılan doğru işlere de teşekkür ederek aslında onların değerini, kıymetini bilmemiz lazım.
CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, 2020 Elazığ depremi sonrası yapılan TOKİ konutlarını örnek göstererek süreçle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Erol, “2020’de Elazığ’da yaşanan deprem sonrası önce itiraz ettiğimiz planlamaların, süreç ilerledikçe doğru olduğunu gördük. Rezerv alanlarda yeni TOKİ konutlarının şehrin dışına yapılmasına tepki göstermiştik. Ancak 2023 ve Malatya depremleri, yeni yerleşim bölgelerinde konutların yapılmasının kentte nüfus yoğunluğunu dağıtarak deprem riskini düşürmek için doğru bir karar olduğunu gösterdi. Bu nedenle yetkililere teşekkür ediyoruz” dedi.
TOKİ konutlarının sadece barınma alanı olarak değil, aynı zamanda yaşam alanı olarak planlanması gerektiğini vurgulayan Erol, “Alışveriş merkezleri, sosyal alanlar ve okullar eklenerek günlük yaşam ihtiyaçları karşılandı. Riskli alanlarda başta büyük tepki gösterildi, ancak süreç ilerledikçe hem şehircilik hem de emlak değerleri açısından olumlu sonuçlar alındı.”
Erol, ayrıca riskli alanların doğru anlatılması gerektiğine dikkat çekti: “Bakanlık bürokrasisi bu süreci iyi yönetiyor ve halkın süreçten faydalanmasını sağlıyor.”
Rezerv alanlarda yapılan yeni TOKİ konutlarının şehrin dışına yapılması başta eleştirilen bir çalışma olduğunu hatırlatan Erol, “Ancak 2023 depremi ve Malatya’daki gelişmeler gösterdi ki, mevcut yerleşim alanlarını ayağa kaldırmaktan ziyade yeni yerleşim bölgelerinde TOKİ konutlarının yapılması, kentte nüfus yoğunluğunu dağıtarak deprem anında riskleri düşürmek için doğru bir karardı. Bu karardan dolayı yetkili arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi ilettik.” Başta insanlar tepki gösterdi, ‘Niye milletin oturduğu evi yıkıyorsunuz?’ dediler. Ama süreç ilerledikçe riskli alan ilan edilen bölgelerde hem şehircilik anlamında hem de emlakin kıymetlenmesi açısından olumlu bir süreç yaşandı. Evlerin yıkıldığı, can kayıplarının olduğu bir süreçte günlük yaşam devam etti. Bu bir beceriksizlik değil, her enkaz parçası elle tek tek kaldırıldı. Depremde yaşananları sadece müdahale anlamında değil, kaos, acı ve panik boyutuyla birlikte planlamak çok kolay değil.” diye konuştu.
Erol, Türkiye’nin sosyalleşme ve şehir planlaması konusundaki önerilerini şu sözlerle paylaştı:
“500 bin konut projesini doğru buluyorum ama yerlerini doğru bulmuyorum. Türkiye’de köylere geri dönüşü desteklemeliyiz. Nüfusun yüzde 93’ü büyük şehirlerde yaşıyor. Köylerde üretime dâhil eder, yaşamı canlandırırsak daha anlamlı olur.” “İstanbul’da yaşayan emekli sayısı 3,5 milyon. Milyonlarca yazlık var ama bir ya da iki ay kullanılıyor. Buraların 12 ay kullanılmasını teşvik edecek düzenlemeler yapılabilir. Deprem riski olan illerde nüfus yoğunluğunu düşürmeliyiz. Yeni bir sanayi kenti kurabiliriz; altyapısı, sosyal donatıları, istihdam alanlarıyla örnek bir kent yaratılabilir. Partimizin geçmişte gündeme getirdiği ‘Merkez Türkiye’ projesi gibi.”
