enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
42,0611
EURO
48,5574
ALTIN
5.413,42
BIST
10.971,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Pazar Çok Bulutlu
21°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Salı Çok Bulutlu
20°C
Çarşamba Çok Bulutlu
18°C

Orta sınıf çökerse demokrasi de düşer

Orta sınıf çökerse demokrasi de düşer
Advert
01.11.2025 06:36
0
A+
A-

Orta Sınıfın Düşüşü adlı bir kitap yazdınız. Böyle bir fikir nasıl ortaya çıktı?

İPEK ÖZBEY: Bu kitap aslında iki farklı dönemde yetişmiş ama buna rağmen benzer toplumsal iklimin çocukları olan iki insanın ortak merakından doğdu. Farklı yıllarda büyümüş olsak da ikimizi de şekillendiren benzer bir orta sınıf tahayyülü vardı: Düzenli bir hayat, güvenli bir gelecek, emeğin karşılığını alabileceğin bir dünya… Oysa bugün bu tahayyülün yerini kırılganlık, belirsizlik, bıkkınlık ve yorgunluk aldı. O eski orta sınıf hikayesi artık kimsenin yarınından emin olamadığı bu çağda adeta bir masal gibi. Dolayısıyla Orta Sınıfın Düşüşü, ikimizin soyut çözümlemesi değil; iki farklı dönemin tanıklığını birleştiren bir toplumsal hikâye.

Orta sınıf acaba bilinçli bir şekilde mi yok edildi?

ONUR ALP YILMAZ: Kesinlikle evet. Orta sınıfın bugünkü çöküşü bir tesadüf değil, planlı bir siyasal tercihin sonucudur. Çünkü güçlü bir orta sınıf, liyakati, hakkaniyeti ve hukuku talep eder; keyfiliğe, yolsuzluğa ve otoriterliğe direnir. Bugün geldiğimiz noktada orta sınıfın yok edilmesi, sadece ekonomik değil, ahlaki bir yıkım anlamına geliyor. Orta sınıfın düşüşü, aslında demokrasinin düşüşüdür.

ORTA SINIF KÜLTÜREL OLARAK İTİBARSIZLAŞTIRILDI

– Buradan nasıl bir çıkar elde edilmek istendi?

YILMAZ: Güçlü orta sınıf hesap sorar, hakkını ister, özgürlüklerine sahip çıkar. Otoriter siyasetin çıkarı ise tam tersine, bireylerin güvencesiz, borçlu ve tedirgin yaşamasındadır. Borçlu insan ses çıkarmaz, güvencesiz çalışan biat eder, “yarın işim gider mi?” kaygısıyla susar. Bu yüzden orta sınıfın altı ekonomik olarak oyulurken, kültürel olarak da itibarsızlaştırıldı. “Elit”, “beyaz Türk”, “seçkin” gibi etiketlerle hedef haline getirildi. Amaç, bilgiye, emeğe, liyakate dayalı meşruiyetin yerine sadakate dayalı bir meşruiyet kurmaktı.

Birlikte yazdıkları kitabı beraber imzaladılar

Sözcü yazarı ve Sözcü TV programcısı İpek Özbey ile Onur Alpyılmaz, İnkılâp Kitapevi’nden çıkan kitaplarını imzalarken mutluydu. Raflardaki yerini alan kitap için yazarları, “Biz üzerimize düşeni yaptık, artık size emanet” dediler.

ORTA SINIF KENDİNİ GÜVENSİZ HİSSETTİKÇE OTORİTER SÖYLEMLERE AÇIK HALE GELİYOR

Devlet sadık vatandaş istiyor

Sendikalar, meslek örgütleri, dernekler, orta sınıfın sosyalleşip dayanışmayı öğrendiği kurumlar zayıfladı.

Eğitim orta sınıf için ne ifade ediyordu, şimdi ne oldu?

İPEK ÖZBEY: Orta sınıf 20. yüzyılın ortalarında diplomaya, liyakatle edinilmiş bir konuma sahip olmanın gururunu taşıyordu. Ancak 1980 sonrası dünya değişti. Eğitim, bir eşitleyici olmaktan çıkıp, çoğu yerde eşitsizlikleri yeniden üreten bir araca dönüştü. Bir diploma artık sınıf atlamayı garanti etmiyor; aksine, borçlu, güvencesiz ama “nitelikli” bir emekçiyi tarif ediyor. İnsanlar hâlâ “okursa daha iyi yaşar” inancına sahip, ama artık “okuyabilecek mi?” ve “o eğitim işe yarayacak mı?” sorularıyla yaşıyorlar. Çünkü eğitim, pahalı hale geldi; kamu sistemi zayıfladı, özel eğitim bir ayrıcalığa dönüştü. Devlet, eğitimi ücretsiz sunsa bile bunun karşılığında “sadık vatandaş” istiyor. Yani artık eğitim, özgürleştirici bir araç olma niteliğini yitiriyor.

Peki ya demokrasi?

ONUR ALP YILMAZ:  Orta sınıfın çöküşü aslında demokrasinin de çöküş hikâyesidir. Çünkü modern demokrasiler, refahın belli ölçüde paylaşıldığı, eğitimle yükselmenin mümkün olduğu, liyakatin bir değer sayıldığı dönemlerde güçlenmiştir. 1945 sonrasında Avrupa’da refah devletiyle kurulan sistemin temel amacı da buydu: insanlara bir yaşam garantisi, bir güven duygusu vermek. Bu güven, yurttaşların ses çıkarabilmesinin, hak arayabilmesinin ön koşuluydu. Türkiye’de de 1960 sonrası dönemde SGK, SSK, kamu istihdamı gibi kurumlar bu işlevi taklit etti. Neoliberal dönemde ise bu zemin dağıldı. Sendikalar, meslek örgütleri, dernekler gibi orta sınıfın sosyalleştiği ve dayanışmayı öğrendiği kurumlar zayıfladı. Ekonomik olarak bireyselleşen, kültürel olarak kutuplaşan toplumlarda artık kimse kamusal çıkar adına bir araya gelemiyor. Bu örgütsüzleşme, demokrasinin damarlarını tıkadı. Çünkü demokrasi sadece seçim değildir; bir sivil kültür, bir güven ağıdır. O ağ koptuğunda, yurttaş birey olmaktan çıkıyor, yalnız seçmen haline geliyor. Bugün dünyada demokratik gerilemenin en önemli nedeni de bu: orta sınıflar artık demokrasiden kopuyor. Bugün yaşadığımız kriz tam da bu: seçimler var ama yurttaşlık bağı yok.

GEZİ KAYBIN SEMBOLÜ OLDU

Kamuya açık alanlar eskiden ayrışma değil dayanışma mekanıydı

Kent yaşamı bu süreçten nasıl etkilendi?

Kentler, orta sınıfın hem vitrini hem de belleğiydi. Mahalle kültürü, kamusal alanlar, gündelik dayanışma biçimleri bu sınıfın ölçülülük, düzen, makullük gibi değerlerinin mekânsal karşılıklarıydı. Ancak son yirmi yılda, inşaata dayalı ekonomi modelinin yükselişiyle birlikte kent, artık ortak yaşam alanı değil, rantın yeniden dağıtıldığı bir piyasa haline geldi. Orta sınıfın “kentli olma” biçimi dönüşüme uğradı. Eskiden kamusal alanlar —parklar, meydanlar, sokaklar— toplumsal karşılaşmanın, tartışmanın, dayanışmanın mekânıydı. Şimdi ise bu alanlar yerini alışveriş merkezlerine, özel sitelere, kapalı sosyallik biçimlerine bıraktı. Dolayısıyla kent, artık kamusallığın değil, ayrışmanın coğrafyası.

Bu da demokrasinin en temel zemini olan “birlikte görünür olma” halini zayıflatıyor. Gezi, aslında orta sınıfın kentle ve kamusal alanla yeniden karşılaşma anıydı. 2000’ler boyunca kentler inşaat ve rant politikalarıyla dönüştürülürken, orta sınıfın bir bölümü bu sürecin doğrudan faydalanıcısı, bir bölümü ise mağduruydu.

Ancak her iki kesim de bir noktada ortak bir kayıp duygusunda buluştu: kamusal alanın elden gitmesi. Gezi, bu kaybın sembolüne dönüştü.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.